18. YÜZYILDA ŞİİR
18. yüzyıl şair kadrosu bakımından klasik edebiyatın en zengin olduğu devresidir. 18. yüzyılda, şiirlerinde Necîb mahlasını kullanan Sultan III.Ahmed ve İlhamî mahlasıyla şiirler yazan III.Selim, edebî ve kültürel gelişime çok önem vermişler, etraflarında kültür muhitleri (çevreleri) oluşturmuşlardır. 18. yüzyıl Klasik Türk şiirinin en önemli şâirleri Nedîm ve Şeyh Gâlib bu iki padişah döneminde yetişmiştir.
17. yüzyıl Klasik Türk şiirine yön veren Mahallî üslup, Hikemî üslup/tarz ve Sebk-i Hindî’nin, 18. yüzyıl Klasik Türk şiirine etkilerinin devam ettiği görülmektedir. 18. yüzyılda Mahallî üslubun en önemli temsilcisi Nedîm’dir. "Nedîmâne" adı verilen kendine has üslubuyla Nedîm, neşeli ve coşkun gazelleriyle ve günlük hayatın sahnelerini canlı bir şekilde yansıttığı kasideleriyle 18. yüzyıla damgasını vurmuştur. Hayattan alınan zevk ve coşkunluk, Lâle devri şairi Nedîm’in şiirlerinin vazgeçilmezi olmuştur. Nedîm, yaşadığı dönemde üstat olarak kabul edilmesinin yanında kendinden sonraki şairleri de derinden etkilemiştir. Özellikle bu yüzyıl şairlerinden İzzet Ali Paşa sıkı bir Nedîm takipçisidir. Nedîm ile birlikte mahallî hayatı bütün çıplaklığıyla eserlerine yansıtan Enderunlu Fâzıl, özellikle Hûbânnâme ve Zenânmâme’de özgün konuların arayışı içinde olmuştur.
18. yüzyılda Koca Râgıb Paşa, Seyyid Vehbî, Sünbülzâde Vehbî ve Fıtnat Hanım’ın Nâbî ile özdeşleşen hikemî üslup/tarzın etkisinde oldukları görülmektedir. Bu yüzyılın Nedîm’le birlikte diğer zirve ismi Şeyh Gâlib’dir. İlham kaynağı Mevlânâ’nın Mesnevî’si olan Şeyh Gâlib, Sebk-i Hindî’nin Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisidir. Divânı ile birlikte Hüsn ü Aşk mesnevisi onu zirveye taşımış, Şeyh Gâlib Klasik Türk şiirinin son temsilcisi olarak kabul edilmiştir.
Divân şâirleri, bu yüzyılda sosyal hayat unsurlarını, konuşma diline ait kelimeleri şiirde bilinçli olarak kullanmışlardır. 18. yüzyılda en çok rağbet gören nazım şekli “gazel”olmakla birlikte, divân şairlerinin müşterek gazel yazmaya da rağbet ettikleri görülmüştür.
Gazelle birlikte, şarkı da 18. yüzyılda iyice yaygınlaşmıştır. Şarkının en güzel örneklerini Nedîm vermiştir. Bu yüzyılda Nedîm’in dışında Şeyh Gâlib ve Enderunlu Fâzıl gibi şairler de şarkı yazmıştır. 18. yüzyıl Klasik Türk şiirinin özelliklerinden biri de, bu dönemde yaşayan şairlerin Bâkî, Fuzûlî, Şeyhüslislâm Yahyâ, Sâbit, Nâbî ve Nef’î’ gibi geçmiş yüzyıl şairlerine nazireler yazarak “nazire edebiyatı” meydana getirmiş olmalarıdır.
Nedim |
NEDİM (1680-1730)
18.yüzyılın en önemli Divan şairidir. Doğma büyüme İstanbulludur ve İstanbul’u anlatan şiirlerinden dolayı İstanbul şairi diye anılır. Bu arada Lale Devri eğlencelerine de özel bir yer ayırır. Dini konulardan uzak durur. İstanbul Türkçesi ile yazdığı gazel, kaside ve şarkıları ile anılır. Şarkı nazım biçimini sevdirmiş, kaside türünde de yenilikler yapmıştır. Mesnevi yazmamıştır. Hece ölçüsüyle yazdığı bir türküsü vardır. Tek eseri divanıdır.
Şeyh Galip |
ŞEYH GÂLİP (1757-1799)
Divan Edebiyatı’nın son büyük şairidir. Tasavvufa gönül vermiş. Mevlevi şeyhi olmuştur. Şiir dilinde, eskileri taklit etmeyi hoş görmemiş kendine özgü bir üslup yaratmıştır. Bu üslup, İran’da gelişen “Sebk-i Hindi” akımının etkilerini taşır. 19. Yüzyılda sembolizm etkisindeki Tanzimat şairleri, bu yüzden Şeyh Galip’i beğenirler.
Şeyh Galip şiirlerinde halk söyleyişlerine, İstanbul ağzına yer verir. Hece vezni ile şiir denemeleri vardır. Bu özellik; onun da mahallileşme akımından yana olduğunu gösterir. Tasavvuf konu ve temalarının yanında dünyevi aşkı da işlemiştir.
Divanından başka en önemli eseri Hüsn ü Aşk adlı sembolik mesnevisidir. Hüsn ü Aşk, edebiyatımızın, Allah aşkını işleyen en güzel örneklerindendir.
18.Yüzyıl Minyatür Sanatı

18.yüzyıl Osmanlı resmi, III. Ahmet (1703-1730) Edirne
Sarayı'nı terk edip İstanbul'a geri döndükten sonra (1718) başlar ve Lale
Devri'nin (1718-30) sonuna kadar sürer. III. Ahmet ve Sadrazamı İbrahim Paşa,
kişilik olarak benzer özelliklere sahiptir ve enerjisinin çoğunu önemli
kültürel ilerlemelere adamışlardır. III. Ahmet, tüm şairleri, kaligrafları ve
çağının sanatçılarını korumuş ve 12 yıllık Lale Devri minyatür alanında sadece
yüzyılın en üretken ve verimli dönemi olmakla kalmamış, ayrıca Osmanlı resminin
son yaratıcı çağı olmuştur. Bu dönem resmi, geçmiş gelenekle bağları koparmamış
da olsa yaklaşım olarak yenidir. Bunun nedeni Avrupa ile olan yakın kültürel
ilişkilerdir.
Levni, III. Ahmet döneminde çalışmıştır. Surname-i Vehbi, III. Ahmet'in düzenlediği bir şöleni
anlatır (1720). Figürler büyük ölçülüdür ve her sahnede büyük yer kaplarlar.
Arka plan ve kuruluş detaylı gösterilmez. Böylece dikkat figürlere çekilir.
Figürler akılcı gölgeleme ve kıyafetin ele alınış şekliyle üç boyutlu
gibidir.
18.yüzyılda portre geleneğini Levni ile devam eder. Levni'nin tek sayfalar
halinde, kitaplardan bağımsız minyatürlere (murakka) önem vermiş olması da
ilginçtir. Ondan önce bu tarz resimlere rastlanılırsa da asıl önemini Levni ile
kazanmıştır. Ayrıca Levni ile birlikte kadın figürü ilk kez minyatüre
büyük ölçüde girmiş ve sahnelerde önemli bir yer tutmuştur.
Levni'yi izleyen dönemde (1735-45 arası) çağının zevkine uygun çiçek
resimleri ve çoğu kadın tek figürler yapmış olan Abdullah Buhari önemlidir.
Onun 1741-2 tarihli yıkanan kadın resmi kadın figürünün konu alındığı
minyatürlerin en ilgi çekicilerinden birisidir.
18.yüzyılda Avrupa zevki ilkin süslemede Rokoko ile gelir. Sonra yabancı ressamlarla yüzyılın
ikinci yarısında etkisi artar. 19.yüzyılda yapılmış olan ve III. Selim'i Vezir
Koca Yusuf Paşa ile gösteren resim, artık minyatür özelliğini tamamen
kaybederek perspektifli batı resmine uygun bir hale getirir.
Minyatürlü el yazmalarının son derece masraflı bir iş olması, giderek
ekonomik zorluğa sürüklenen Osmanlıda bu sanatın görkemini kaybetmesine neden
olur. Aynı sıralarda Osmanlının batıya olan ilgisi artmakta ve ülkeye sürekli
artan sayıda batılı sanatçı girmektedir. Bu durum batılı anlamda resim sanatına
ve tekniğine duyulan ilginin artmasına neden olur. Böylece gelişim süreci yeni
bir aşamaya gelen minyatür sanatı, değişen koşullar nedeniyle bu aşamayı
gerçekleştirme imkanı bulamamış ve yerli sanatçıların Avrupa resmine temellenen
yeni sanat biçimine yönelmesiyle son bulmuştur.

18.yüzyıl Osmanlı resmi, III. Ahmet (1703-1730) Edirne
Sarayı'nı terk edip İstanbul'a geri döndükten sonra (1718) başlar ve Lale
Devri'nin (1718-30) sonuna kadar sürer. III. Ahmet ve Sadrazamı İbrahim Paşa,
kişilik olarak benzer özelliklere sahiptir ve enerjisinin çoğunu önemli
kültürel ilerlemelere adamışlardır. III. Ahmet, tüm şairleri, kaligrafları ve
çağının sanatçılarını korumuş ve 12 yıllık Lale Devri minyatür alanında sadece
yüzyılın en üretken ve verimli dönemi olmakla kalmamış, ayrıca Osmanlı resminin
son yaratıcı çağı olmuştur. Bu dönem resmi, geçmiş gelenekle bağları koparmamış
da olsa yaklaşım olarak yenidir. Bunun nedeni Avrupa ile olan yakın kültürel
ilişkilerdir.
Levni, III. Ahmet döneminde çalışmıştır. Surname-i Vehbi, III. Ahmet'in düzenlediği bir şöleni anlatır (1720). Figürler büyük ölçülüdür ve her sahnede büyük yer kaplarlar. Arka plan ve kuruluş detaylı gösterilmez. Böylece dikkat figürlere çekilir. Figürler akılcı gölgeleme ve kıyafetin ele alınış şekliyle üç boyutlu gibidir.
18.yüzyılda portre geleneğini Levni ile devam eder. Levni'nin tek sayfalar halinde, kitaplardan bağımsız minyatürlere (murakka) önem vermiş olması da ilginçtir. Ondan önce bu tarz resimlere rastlanılırsa da asıl önemini Levni ile kazanmıştır. Ayrıca Levni ile birlikte kadın figürü ilk kez minyatüre büyük ölçüde girmiş ve sahnelerde önemli bir yer tutmuştur.
Levni'yi izleyen dönemde (1735-45 arası) çağının zevkine uygun çiçek resimleri ve çoğu kadın tek figürler yapmış olan Abdullah Buhari önemlidir. Onun 1741-2 tarihli yıkanan kadın resmi kadın figürünün konu alındığı minyatürlerin en ilgi çekicilerinden birisidir.
18.yüzyılda Avrupa zevki ilkin süslemede Rokoko ile gelir. Sonra yabancı ressamlarla yüzyılın ikinci yarısında etkisi artar. 19.yüzyılda yapılmış olan ve III. Selim'i Vezir Koca Yusuf Paşa ile gösteren resim, artık minyatür özelliğini tamamen kaybederek perspektifli batı resmine uygun bir hale getirir.
Minyatürlü el yazmalarının son derece masraflı bir iş olması, giderek ekonomik zorluğa sürüklenen Osmanlıda bu sanatın görkemini kaybetmesine neden olur. Aynı sıralarda Osmanlının batıya olan ilgisi artmakta ve ülkeye sürekli artan sayıda batılı sanatçı girmektedir. Bu durum batılı anlamda resim sanatına ve tekniğine duyulan ilginin artmasına neden olur. Böylece gelişim süreci yeni bir aşamaya gelen minyatür sanatı, değişen koşullar nedeniyle bu aşamayı gerçekleştirme imkanı bulamamış ve yerli sanatçıların Avrupa resmine temellenen yeni sanat biçimine yönelmesiyle son bulmuştur.
Levni, III. Ahmet döneminde çalışmıştır. Surname-i Vehbi, III. Ahmet'in düzenlediği bir şöleni anlatır (1720). Figürler büyük ölçülüdür ve her sahnede büyük yer kaplarlar. Arka plan ve kuruluş detaylı gösterilmez. Böylece dikkat figürlere çekilir. Figürler akılcı gölgeleme ve kıyafetin ele alınış şekliyle üç boyutlu gibidir.
18.yüzyılda portre geleneğini Levni ile devam eder. Levni'nin tek sayfalar halinde, kitaplardan bağımsız minyatürlere (murakka) önem vermiş olması da ilginçtir. Ondan önce bu tarz resimlere rastlanılırsa da asıl önemini Levni ile kazanmıştır. Ayrıca Levni ile birlikte kadın figürü ilk kez minyatüre büyük ölçüde girmiş ve sahnelerde önemli bir yer tutmuştur.
Levni'yi izleyen dönemde (1735-45 arası) çağının zevkine uygun çiçek resimleri ve çoğu kadın tek figürler yapmış olan Abdullah Buhari önemlidir. Onun 1741-2 tarihli yıkanan kadın resmi kadın figürünün konu alındığı minyatürlerin en ilgi çekicilerinden birisidir.
18.yüzyılda Avrupa zevki ilkin süslemede Rokoko ile gelir. Sonra yabancı ressamlarla yüzyılın ikinci yarısında etkisi artar. 19.yüzyılda yapılmış olan ve III. Selim'i Vezir Koca Yusuf Paşa ile gösteren resim, artık minyatür özelliğini tamamen kaybederek perspektifli batı resmine uygun bir hale getirir.
Minyatürlü el yazmalarının son derece masraflı bir iş olması, giderek ekonomik zorluğa sürüklenen Osmanlıda bu sanatın görkemini kaybetmesine neden olur. Aynı sıralarda Osmanlının batıya olan ilgisi artmakta ve ülkeye sürekli artan sayıda batılı sanatçı girmektedir. Bu durum batılı anlamda resim sanatına ve tekniğine duyulan ilginin artmasına neden olur. Böylece gelişim süreci yeni bir aşamaya gelen minyatür sanatı, değişen koşullar nedeniyle bu aşamayı gerçekleştirme imkanı bulamamış ve yerli sanatçıların Avrupa resmine temellenen yeni sanat biçimine yönelmesiyle son bulmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder