Sosyal Yaşam

Sosyal Yaşam

 18.Yüzyıl Osmanlı Devleti için ekonomik,toplumsal ve siyasal bunallımın derileştiği dönem demektir.Artık fettihler çağı çoktan geride kalmış,doğuda ve batıda birbirleri ardınca gelen savaşlar toplumun gücünü iyice zayıflatmıştır.Klasik dönemdeki yapısı büyük ölçüde değişen toprak düzeni kentlere göçü artırdığı için tarımsal üretimdede büyük düşüşlere yol açmıştır.Bunun sonucunda ortaya çıkan fiyat enflasyonu toplumu derinden etkilemiş,ketlerin iş güç düzeni altüst olmuş,güvenlik büyük bir sorun haline dönüşmüştü.
                                     
       Osmanlıda Toplumsal Yaşam

  Osmanlı Devleti ilk kurulduğu zamanda göçebe bir topluluktu. Bu topluluğu doğrudan doğruya Türk unsuru oluşturuyordu. Bu topluluk yaşamını Orta Asya üzerinde sürdürüyor, coğrafi koşullardan çok etkileniyordu. Kayı Boyundan gelen bu grup, coğrafi konumu bakımından Avrupa'daki karışıklığa uzaktı, bu yüzden bütünlüğünü korumada zorluk çekmiyordu. Bu dönemde amaç Anadolu'da bir Türk Birliği sağlamaktı. Birlik sağlanana kadar göçebe hayata devam eden Türkler, günlük hayatlarında yanında taşıyabilecekleri eşyalar yapıyor, çanak çömlek gibi aletlerle uğraşıyorlardı. Göçebe oldukları için at çok önemliydi. Bulundukları bölge itibariyle çetin şartlarda hayat sürdüyor, doğal kaynaklara daha kolay ulaşabilcekleri yerlere kuruluyorlardı.
  Sonraki yüzyıllarda sınırlar genişledikçe Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul'un Fethiyle imparatorluk haline gelen Osmanlı'da devletin kurucusu ve temel unsuru olan Türklerin yanında başka topluluklar da görülmeye başladı. Giderek Osmanlı toplumu çok çeşitli milletlerden oluşan bir özellik kazandı.

  Osmanlı Devleti toplumu, islâm Hukuku ve Örfi Hukuk denilen hukuk kurallarına göre biçimlendirdi. Buna göre Osmanlı toplumu iki temel bölüme ayrılıyordu. Bunlardan biri "yönetenler", diğeri "yönetilenler"di. Yönetici sınıfa Osmanlılar, "askerî sınıf diyordu. Osmanlı Devleti'nde "askerî" demek, herhangi bir devlet
hizmeti yapan kişi demekti. Bunlardan askerlik yapanlara seyfiye denirdi, Eğitim öğretim işiyle uğraşan müderrisler, yargı ve yönetim işlerine bakan kadılar ilmiye sınıfını oluştururdu. Devlet dairelerinde çalışan her kademedeki memurlara ise kalemiye sınıfı denirdi. Genellikle askeriler vergi vermezlerdi. Bunun karşılığında devlete bir hizmet görürlerdi. Böyelce devlet, gelirinin önemli bir kısmını buradan sağlardı. Yönetilenler ise bunların dışında kalan gruptu. Yönetilen sınıfa Osmanlılar "reaya" diyordu. Kırsal kesimde köylüler, çiftçiler, şehirlerde tüccar, esnaf gibi gruplar reaya sınıfını oluştururdu. Reaya vergi verirdi.

  Yerleşim durumuna göre Osmanlı toplumu üç gruptan oluşurdu. Bunlar şehirliler, köylüler ve konar-göçerlerdi. fiehir halkı askerîler, tüccarlar, esnaf ve bunların dışında kalan bazı gruplardan oluşurdu. Osmanlı ekonomisinin temeli tarıma dayalı olduğundan nüfusun büyük bir bölümü köylerde yaşıyordu. Konar-göçerler (yörükler), merkezin kontrolünden kısmen uzak olmakla birlikte, yine de kendileri için düzenlenmiş yasalar çerçevesinde bir hayat sürdürüyorlardı. Osmanlı Devleti'nde değişik kültürdeki ailelerin yapıları farklıydı. Bunlar arasında Türk ailesinin yapısı tamamen Türk töresi, Türk gelenek ve göreneklerinden "oluşuyordu. Şehir ve kasabalarda oturan Türk ailelerinde ise İslâm Hukuku da etkiliydi. 

  Osmanlı toplumunda iki türlü hareketlilik vardı. Bunlardan biri yatay hareketlilikti. Ülke coğrafyası üzerinde köyden şehre veya bir bölgeden başka bir bölgeye gidip gelme ya da oraya göç erek yerleşme olayına yatay hareketlilik denirdi. Toplumdaki bu hareketi devlet tamamen başıboş bırakmamış, yasalarla belirli kurallara bağlamıştı. Osmanlı toplumunda her sınıf için birinden diğerine geçmek mümkündü. Bu da yetenek, beceri ve çalışma ile olabiliyordu.

  Osmanlı Devleti, toplum etnik yapılarına göre değil, inançlarına göre düzenlenmişti. Buna göre egemen olan kesim Müslümanlar'dı. Ülke sınırları içinde değişik etnik kökenden olan Müslümanlar vardı. Bunların başında devletin kurucusu ve asıl sahibi olan Türkler geliyordu. Bundan sonra Araplar, Boşnaklar, Arnavutlar ve Gürcüler diğer belli başlı Müslüman gruplardı. Toplumun ikinci kesimini Müslüman olmayanlar (Gayrimüslimler) oluşturuyordu. Bu ikinci kesimde en büyük grup Hristiyanlar'dı. Bunları Museviler (Yahudiler) izliyordu. Yahudiler sayı bakımından Hristiyanlar'dan azdı ama ekonomik hayat önemli ölçüde onların elindeydi. Osmanlı toplumunda daha bir çok etnik ve dinsel grup vardı. Gayrimüslimler kendi içlerinde pek çok mezhebe ayrılmışlardı. Her mezhebin kendi dinsel yönetim merkezi vardı. Hristiyanlar'da bunlara "patrikhane" denirdi. Yahudiler ise yine bir çok mezhebe bölünmekle birlikte dinsel yönetim merkezleri tekti. Buna haham-hane (hahambaşılık) denirdi. Günlük hayat bakımından toplum, saray, şehir, köy ve göçebeler gibi gruplara ayrılırdı. Bu grupların günlük hayatları arasında benzerlikler vardı. Bu benzerlik benim fikrimce bu egemen olan gruba karşılık azınlıkların az olmasından kaynaklanıyordu. Şehirlerde daha çok sanat ve ticaretle uğraşılırdı. Kırsal kesimde ise tarım ve hayvancılık önde gelirdi.

  Osmanlı'da toplum yapısındaki en büyük değişikliğe sebep olan etmenler Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimiydi. Fransız İhtilalinin ardından ortaya çıkan ulusçuluk ve milliyetçilik akımları Osmanlı'daki azınlıkların ayaklanmasına sebep oluyor ve iç karışıklıklar yaratıyordu.

  Sanayi Devrimi ise 18.yüzyılda zaten kötü durumda olan Osmanlı ekonomisini kötü etkiliyor, Osmanlı pazarına zarar veriyordu. Ticaret neredeyse tamamen azınlıkların, özellikle Yahudilerin elindeydi. 
 
Osmanlı Devleti, bu kadar fazla iç sorunla karşılaşması üzerine Tanzimat ve Islahat Fermanını ilan etmiş, azınlıklara birçok hak tanımıştır. Osmanlı Devleti için Tanzimat dönemi, toplumsal yapının en çok değişikliğe uğradığı dönemdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder